16 Haziran 2012 Cumartesi

boyle dostun varsa mezarını derin kaz ( danny boyle )

              takip ettiğim favori yönetmenlerimden danny boyle'un izlediğim filmleri arasındaki bazı paralellikler, ortak noktalar boyle ve filmleri hakkında  düşünmeme ve bu yazıya ilham kaynağı oldu. haliyle boyle'un izlemediğim, daha evvel izleyip hatırlayamadığım bölümleri olan filmlerini bir daha görmem gerekti.  bu farklı ve hoş bir deneyimdi doğrusu, çünkü daha önce izlemiş olduğunuz  filmleri yeniden bu gözle izlerken sanki bir ipucu yakalamak isteyen hafiye havasına giriyorsunuz. filmleri tekrardan gözden geçirmek daha evvel fark edemediğim  benzer yeni ayrıntılar keşfetmemi sağladı.

              izlediğim filmlerine boyle'un kendi yaşamından bir şeyler kattığını düşünerek, boyle için şunları söyleyebilirim. muhtemelen tren istasyonu yada yakını bir varoş semtinde büyüdüğünü... ailesinin ve kendisinin sıkı bir bilgi yarışması takipçisi olduğu... yine kendisinden bildiği veya yakın çevresinden gözlemleyebileceği bağımlı bir müptezelle tanıştığı... elektronik ve rock müziği seven...hayal ettiği yada gerçekten bir çanta dolusu parayla tanışıklığı olan... çok film izleyip üzerine konuşmayı seven....hayatı sürekli gergin ve stresli geçen... arkadaş, eş, sevgili,kardeş veya ailesinden büyük bir dost kazığı yemiş olsa gerek diye düşünüyorum. tabi başta da dediğim gibi bunların filmlerinde sık karşılaştığım detaylar olmasından yola çıkarak yaptığım bir varsayım olduğunu yinelemek isterim.

            genel olarak ise boyle için, tarzı ile sinemaya yön vermiş az öz ve bir çok türde film çekmiş, ancak tür ne olursa olsun, hatta romantik ve aile filmlerinde dahi alt bir tür olarak içinde gerilim eksik olmayan filmler yapmış diyebilirim. özellikle filmlerinde kullandığı müzik  ve müziği kullanış şekli benim için çok etkileyici diyebilirim. öyle ki boyle filmlerinin müdavimi iseniz artık hangi sahnede ne zaman nasıl bir parça geleceğini tahmin edebilirsiniz. bu durum tıpkı şartlı refleks gibi... boyle izleyenlerini öylesine alıştırıyor ki bu duruma beklenen an geldiğin de  kulak kesiliyorsunuz. yine filmlerinde sıkça karşılaşabileceğiniz bir durum bir çanta dolusu para bırakıp karakterleri  birbirine düşürmek ( bknz. shallow grave, trainspotting, millions)
       
            yönetmeni ayrıcalıklı kılan özelliklerinden biri de başarılı oyuncu tercihleri diyebilirim. boyle'da bir çok ünlü yönetmenin yaptığı gibi  kendi favori oyuncusuyla yola çıkıyor, bu isim ilk üç filminde başrolde olan ewan mcgregor, bu ismi sonraki filmlerinde göremiyoruz. ama yine iyi oyuncular boyle filmlerini süslemeye devam ediyor.  bir favori oyuncusu da robert carlyle onu da oldukça cilaladığını söyleyebilirim..  aslında yönetmenlerin  aynı oyuncuyla filmlerini çekmesi sinemada çok alışılageldik bir durum. bir çok ünlü yönetmen genelde aynı oyuncu ile çalışmışlardır. bu durum o oyuncu ile kendini daha iyi ifade edebildiğinden midir yoksa farklı sebepleri mi vardır bilmem ama, bana oldukça mantıklı geliyor. düşünsenize her seferinde farklı bir kişiye hemen hemen aynı şeyleri anlatmanın sıkıcılığını... benim hoşuma gittiğini söyleyebileceğim yönetmen oyuncu birlikteliklerine örnek vermek gerekirse , robert de niro- martin scorsese,.. akira kurosawa- toshiro mifune,. tim burton-johnny depp,.  bizim sinemamızdaki en güzel örneği  ise sanırım yavuz turgul-şener şen... ikilisidir diyebilirim.

           filmlerinde zamanı geri almayı ve hikayede geri dönüşler yaparak anlatmayı seven bir yönetmen boyle, ayrıca filmlerini filmin içinden bir sahneyi filmin açılışında kullanarak imzalayan bir yönetmendir ...

           yine filmlerinde başka filmlerden de bahsediyor boyle misal... 127 saatte, butch cassidy and the sundance kid filminden. izlemeyenler için çok iyi bir film olduğunu söyleyebilirim...  slumdog millionaire de yarışmadaki sorulardan birinin cevabı olarak bollywood filmi zanjeer' den ve onun yıldızından, yine slumdog millionaire de filmin sonunun bir çok bollywood filminde olduğu gibi dans ve müzikli finali ile bollywood filmlerine yaptığı saygı duruşu olarak nitelenebilir.  trainspotting deki sick boy karakterinin film boyunca filmlerden bahsediyor olması, ilk olarak bond serisinden sonrasında anlatmak istediği teoriyi yine filmler üzerinden örneklendirerek anlatmaktadır. burada ise gülün adı isimli filmi örnek olarak gösterir, ewan mcgregor'un canlandırdığı renton karakterinin ona cevaben bahsettiği film ise dokunulmazlardır. sick boy'un bu filmi kaale bile almam demesi üzerine renton' un filmin oscar ödüllü olduğunu hatırlatır  sick boy'un verdiği  cevap ise  ''o filmin bu ödülü almasının onun ne kadar b*ktan olduğunun bir ispatı olduğu ve bu ödülün böyle filmlere verilen bir teselli olduğu'' şeklindedir... bu görüş danny boyle'un oscar ödülleri hakkındaki düşüncelerini mi yansıtıyor yoksa bu replik sadece bu karakterle özdeşleştirdiği bir durum mu bilemedim... kazandığı oscar ödülünü almış bir yönetmen olduğuna göre cevap belli aslında....
 
         boyle'un filmografisi hakkında onun  dostluk ,aile, eş, arkadaş sevgili ve kardeş arasındaki ilişkilere bakışından yola çıkarak kısa kısa bir şeyler daha yazmak isterim....
         shallow grave de.... üç sözde arkadaşla, kendilerine oda arkadaşı seçerken, oda için gelen adaylarla eğlenirken tanışıyoruz. bu durum hepsinin gizemli ve paralı olduğuna inandıkları bir adamla son buluyor. bir gün bu adamı odasında bir çanta dolusu parayla ölü olarak bulmaları işlerin seyrini değiştiriyor. işin içine para girmesiyle karakterlerin gerçek yüzleriyle tanışma fırsatı buluyoruz , en kuzu gibi karakterin bile zora geldiğinde nasıl bir hal aldığını görebileceğiniz bir film sığ mezar...

         trainspotting,  uyuşturucu bağımlısı ve yine onlarla takılan bir kaç sözde arkadaştan bahsediyor bu filmde boyle... sözde arkadaş diyorum  çünkü film içerisinde bunu defalarca vurguluyor yönetmen , yanlarındaki bebeğin akıbetini umursamamaları,  karakterlerden renton'un arkadaşının sevgilisiyle olan özel videosunu alarak izlemesi ve bu kaybolan video yüzünden sevgilisiyle arası bozulmasına rağmen arkadaşının durumuna seyirci kalması ve akabinde bu arkadaşının ilk uyuşturucu deneyimine kendi menfaati için göz yumarak onunda bir bağımlı olmasına müsaade eden bu sözde arkadaşlık seyirciyi mutlak sona hazırlıyor..   filmin en iyi sahnelerinden biri ewan mcgregor'un canlandırdığı renton karakterinin klozete dalış yaptığı sahnedir diyebilirim. bu bir bağımlının uyuşturucu ile oluşturduğu  fantastik dünyasına, onun gözüyle baktığımız sahnelerden biri  ... aslında boyle'un böyle pis sahneleri de sevdiğini söyleyebiliriz. (bknz, slumdog millionaire'de hela çukuruna dalış, 127 saatte kendi idrarı ile susuzluk giderme)

         a life less ordinary, boyle'un bu filmde ise farklı bir tarz denediğini görüyoruz . romantik ve fantastik bir komedi filmi,  işten atılan genç ve rehin aldığı patronun kızı klişesini farklı ve fantastik kılan onları bir araya getirmeye çalışan melekler... adamın işten atılması ile kız arkadaşının onu bir başkası için terk ettiğini açıklamasının eş zamanlı oluşu onu böyle bir şeyi yapmaya cesaretlendirmiştir aslında ...

        the beach, filmde macera heyecan arayışındaki esas oğlanımızın yolu dilden dile dolaşan efsane adaya düşüyor, buraya yolculuğu sırasında tanıştığı bir çiftle geliyor. esas oğlanı oynayan leonardo dicaprio ilk iş olarak yol arkadaşının sevgilisini ayartıp onların ayrılmasına sebep oluyor... ve ada halkı ile olan tanışıklıklarından sonra , buradaki gizliliğin korunması için yapılanlara şahit oluyoruz. öncelikle diş ağrısı çeken bir arkadaşlarının doktora gitme isteği kabul edilmeyip ilkel yöntemlerle bertaraf ediliyor.. bu aslında masum bir alıştırma gibi ... çünkü daha sonra  köpek balığı saldırısına uğrayan arkadaşlarını da adadan haberdar olunmaması uğruna, tedaviye götürmek yerine önce kendi haline bırakıp, sonrasında onun gözleri önünde oluşunun ada sakinleri üzerinde vicdan azabı  ve dolayısıyla keyiflerini kaçırmasından adanın ıssız bir yerine götürülüp bırakılıyor.

  
        28 days later,   boyle bu filmde korku türüne el atıyor. yayılan bir virüsle kıyamete uyanılan bir dünyadayız bu filmde...  ana karakter bir ameliyat geçirmiş ve uyandığında hiç bir şeyden habersiz boş sokaklara çıkıyor. ilk karşılaştığı  insanlardan ve onun virüslüler den korunarak hayatta kalmasını sağlayan kızla, bir baba kızın evine yolları düşüyor ..  onlarla tanışıp onların kendilerine ihtiyaçları olduğunu söyleyen  adamımız kızdan onların kendilerini yavaşlatacaklarından, onları kendilerine ayak bağı etmemeleri gerektiği cevabını alır. aynı zamanda virüs bulaşmışlara yakalanmamak için engel olabilecek her şeyi geride bırakacağını söyler. bu arada baba ve kızın birbirine olan sevgilerinin onların hayata tutunmalarını sağlayacak bir bağ olduğu esas oğlan ve kızımızın  gözünden kaçmaz. nitekim baba ve kızı da yanlarına alarak kurtuluş umudu bağladıkları bir askeri kampa doğru yol alırlar. vardıkları kampta ilk dikkati çeken askerlerin disiplinden yoksun düzensiz bir birlik olduğu hatta virüs kapan bir arkadaşlarını bağlayıp virüsten ne şekilde etkilendiğini gözlemlemeleri onların nasıl bir kafada olduklarının en iyi göstergesiydi.. askerlerin asıl amacının kadınlarla birlikte olmak olduğu ortaya çıktığında , aralarında bir duygusal ilişki yeşeren esas oğlan ve kızımızdan erkeğin bu durum karşısındaki tepkisi tıpkı shallow grave' deki pısırık karakterin işlerin rengi belli olduğunda verdiği türden , sizin anlayacağınız adamımız bir birlik silahlı askere meydan okuyor. tabi şu bağladıkları virüslü arkadaşlarını da onlara karşı kullanarak...      bu filmin sonrasında çekilen 28 hafta filmini boyle çekmemiş, ama yapımcı olarak yer almış. zaten boyle'un  bu filmi   28 gün, hafta, ay, yıl,asır diye bir seriye çevirmesini istemezdim.

        millions, yine farklı bir tür deniyor bu filmde yönetmenimiz, bu sefer bir aile filmi ile karşımıza çıkıyor danny boyle.... anneleri ölmüş iki erkek kardeşten küçük olanın bir çanta para bulması,  büyük olanın paradan babalarına bahsetmemeleri gerektiğini söylediği kardeşiyle parayı iyi bir şekilde harcamaya çalışmalarını seyrediyoruz .. paranın peşinde , parayı çalanların olması aynı zamanda kısa bir süre sonra paraların tedavülden kalkacak olmasından bu iki kafadarın işi hiçte kolay değildir anlayacağınız. büyük kardeş  parayla kendi çetesini kurma yolunda ilerlerken, küçük olan sanırım biraz da annesinin etkisinde kalarak azizlere olan inancı ile parayı fakirlere yardım etmek için kullanmaya çalışır ve paranın varlığının her ortaya çıkacağında abisinin bir cin fikriyle kurtulduklarını görüyoruz, artık işler yoldan çıkmaya başladığında babanın haberi oluyor paradan sonuç olarak son bir gayretle paraları yenilemeye çalışıyorlar ,tabi bu arada paranın peşindeki hırsızlarda boş durmuyor ve küçük velet ailesinin tehlikede olduğunu hissettiği anda parayı  ailesine zarar gelmesin diye paraları yakıyor.
         
            sunshine,  ve bilim kurgu diyor boyle... yıl bilmem kaç dünya yine kıyamete doğru ilerlemektedir. kahramanlarımız bir uzay gemisine binip güneşe gidiyorlar, yanlış duymadınız güneşe kulağa farklı geliyor değil mi nede olsa danny boyle işi bu film ... güneş dünyaya küsmüş sönmeye yüz tutmuştur. yaşam kaynağımız güneşi yeniden harekete geçirmektir görev... bu ekibin komutanı tam boyle filmlerinde görmeye alışık olduğumuz türden ... gün gelip kendini feda etmesi gerekirken ve hayatta kalması gereken uzman personel belli iken , kendini düşünerek  tüm dünyadaki yaşamın sona erecek olmasına rağmen  hayatta kalmayı seçiyor.

            slumdog millionaire, ve sonunda onca filmden sonra boyle oscarları bu filmde toplamayı başarıyor.
boyle bu filmde büyük bir kurnazlık yapıp tüm dünyada popüler olan bir bilgi yarışması üzerine atıyor filminin temellerini... sefil bir hayat süren iki kardeşten büyük olanın jamal'ın sevdiği kıza göz koyması ile yolları ayrılıyor. ancak kızı seven jamal kızı hiç unutmuyor ve ulaşabilmek için bu yarışmaya katılıyor. ne tesadüftür ki jamal'ın karşısına çıkan soruların cevapları tüm hayatı boyunca unutamayacağı anılardır. ve jamal'ın bu başarısının altında bir hile olduğu sanılıyor ve sorguya alınıyor ... sonrasında yarışmaya devam ediliyor sunucunun çocuğun başarısını çekemediğini ve onu yanlışa yönlendirdiğini de görüyoruz buna rağmen
 jamal yaşadığı zorlu hayat tecrübesi ve abisin den bile kazık yemiş biri olması bu durumu fark etmesi için bir şanstır. son soruya kadar gelir ve amacına yani sevdiği kıza ulaşır..


          127 hours,  yalnız takılmayı seven bir maceracının hikayesine tanık olduğumuz film....bencilliğinin farkına varabilmesi için kaderin onu sürüklediği kayaların arasında kolunu sıkıştırması lazımmış bizim maceracımızın....  filmin başında sonraları çok ihtiyaç duyacağı bir çok şeyi görmezden gelişini , boşa akan suyu kaliteli çakıyı kameradan gözümüze sokuyor boyle, tıpkı değerini bu şekilde tek başına kaldığında anlayabileceği yakınları gibi  ..  annesinin telefonlarına bakmayan , kız kardeşinin düğününe katılmayan, iş arkadaşlarını umursamayan bu adamın bu kayaların arasından bir kolu olmadan ama hiç bir şeyden vazgeçmemiş biri olarak çıktığını görüyoruz.  bu filmde ayrıca ilk kolunu kayanın altına sıkıştırdığı sahnede kafasını havaya kaldırıp gökyüzünde gördüğü uçakların uçuşuyla, 28 gün sonra daki  esas oğlanımızın ölümden kurtulduğu sahnede kafasını kaldırıp gökyüzünde bir uçak görüp yaşamın sürdüğünü fark ettiği sahne de büyük benzerlik taşıyor ve sanki gönderme gibiydi yada farklı filmlerde anlatmak istediklerini aynı karelerle anlatmayı seviyor diyebiliriz boyle için ....
       
         gösterime 2013 te girecek yeni filmi trance'in diğer filmleri arasında nasıl bir yer tutacağını ve onlardan nasıl etkilendiğini  merak ediyorum şimdiden. filmde vincent cassel'in de yer alması benim için filmi ayrıca izleme listesine alma sebebi...  filmde gerilimin ve müziğin  boyle büyük bir sürpriz yapmazsa aynı kalacağını tahmin ediyorum .